Arabuluculuk, Dava Şartı Arabuluculuk ve Tahkim

Bir hukuki ilişkide taraflar arasında çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümü büyük önem taşır. Hukukun esasen iki temel işlevi vardır:

  • Önlemek (taraflara arasında uyuşmazlık çıkmamasını sağlamaya çalışmak)
  • Telafi etmek (çıkan uyuşmazlıklar için çözüm geliştirmek ve uyuşmazlığı çözmek)

Bu iki işlevin olabildiğince dengeli bir şekilde hukukçular tarafından sunulması gerekir. Ülkemizdeki durum incelendiğinde, hukukun genellikle telafi etme işlevinin ön plana çıktığı görülür. Telafi etmede amaç bir uyuşmazlığın basit, hızlı, ucuz ve etkili çözümüdür. Bu noktada akla gelen ilk yöntem kuşkusuz dava açmak ve mahkemeye gitmektir. Ancak klasik yöntem olan mahkeme mekanizması belirtilen özellikleri her durumda sağlayamamaktadır. Bu halde de «alternatif uyuşmazlık çözme yöntemleri» adı verilen yöntemler karşımıza çıkar.

I – ARABULUCULUK

Alternatif uyuşmazlık çözme yöntemleri arasında Dünya’da birçok ülkede uzun yıllardır uygulanan ve İngilizce «mediation» olarak adlandırılan yöntem, ülkemizde de ön plana çıkmaya başlamıştır. Dilimizde «arabuluculuk» olarak adlandırılan bu yöntem taşıdığı sayısız avantaj ile giderek daha çok kullanılır ve tercih edilir hale gelmektedir.

Arabuluculuk, uyuşmazlık yaşayan kişilerin, tarafsız bir üçüncü kişiden yardım alarak aralarındaki konuları müzakere ettikleri bir uyuşmazlık çözüm yoludur. Bu yolu farklı kılan en temel özellik, uyuşmazlığın tamamen taraflarca, onların istek ve inisiyatifleri doğrultusunda çözülmesidir. Müzakere ve iletişim arabuluculuğun temelleridir. Amaç tarafların kendi başlarına sağlayamadıkları sağlıklı iletişim ortamına tarafsız üçüncü kişi olan arabulucu yardımı ile ulaşmalarının sağlanmasıdır.

Ülkemizde arabuluculuk 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile düzenlenmiştir. Anılan Kanunun 22.06.2013 tarihinde yürürlüğe girmesi sistemimize bu dostane çözüm yolunu sokmuştur.

6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu tanımlar maddesinde arabuluculuğu; “Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi” şeklinde tanımlamıştır.

Arabuluculuğun bir diğer önemli özelliği ise gizliliktir. 6325 sayılı Kanun’un 4. maddesi, “Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça arabulucu, arabuluculuk faaliyeti çerçevesinde kendisine sunulan veya diğer bir şekilde elde ettiği bilgi ve belgeler ile diğer kayıtları gizli tutmakla yükümlüdür. Aksi kararlaştırılmadıkça taraflar da bu konudaki gizliliğe uymak zorundadırlar” hükmünü içermektedir.

6325 sayılı Kanun’un 9. maddesi uyarınca arabulucunun görevini özenle, tarafsız bir biçimde ve şahsen yerine getirmesi gerekir. Arabulucunun göstermesi gereken özenin derecesi Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde vekilin özen sorumluluğuna göre belirlenir. Sağlıklı bir arabuluculuk sürecinin yürütülebilmesi için arabulucunun tarafsızlığı çok önemlidir. 6325 sayılı Kanun, arabulucunun tarafsızlığından şüphe edilmesini gerektirecek önemli hal ve şartların varlığı durumunda, bu hususta tarafları bilgilendirmekle yükümlü olduğunu öngörmüştür. Tarafsızlığı temin için Kanun ayrıca arabulucunun, bu sıfatla görev yaptığı uyuşmazlıkla ilgili olarak açılan davada taraflardan birinin avukatı olarak hareket edemeyeceğini öngörmektedir (m. 9/IV).

Ülkemizde arabuluculuğun yaygınlaşması için bazı tedbirler alınmaya çalışılmıştır. Öncelikle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen hükümlerle hâkimlere, tarafları arabuluculuğa teşvik etme ödevi getirilerek arabuluculuğun uygulama alanının ülke genelinde artırılması amaçlanmıştır.

Alternatif bir uyuşmazlık çözme yöntemi olan arabuluculuğun esasen ihtiyari yani tamamen iradi olması asıldır. İradi olarak arabuluculuğa başvurmak isteyen taraflar, bu konuda aralarında uzlaşmalıdır. Bunu sağlamanın yöntemi ise tarafların aralarında arabuluculuk sözleşmesi akdetmeleridir. Arabuluculuk sözleşmesi, tarafların uyuşmazlığın ortaya çıkmasından önce veya sonra söz konusu uyuşmazlığı çözmek için arabuluculuğa başvuracaklarını öngören ve usuli etki doğuran bir sözleşmedir. Bu sözleşmenin yapılmış olması arabuluculuğa baş vurmayı zorunlu kılmaz. Taraflardan herhangi biri sözleşmenin varlığına rağmen hiç arabulucuya gitmeden mahkemeye gidebilir ve bu husus Kanunda açıkça düzenlenmiştir.

Arabuluculuk sözleşmesi sadece arabuluculuğa elverişli uyuşmazlıklar bakımından düzenlenebilir. 6325 sayılı Kanun’un 1. maddesinin 2. fıkrası uyarınca yabancılık unsuru taşıyanlar da dahil olmak üzere ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıkları arabuluculuk yöntemi ile çözümlenebilir.

II – DAVA ŞARTI ARABULUCULUK

Dava şartı veya uygulamada kullanılan adı ile zorunlu arabuluculuk, tarafların, bir usul hukuku kurumu vasıtasıyla, mahkemeye veya hakeme başvurmadan önce mutlaka katılmaları gereken arabuluculuk sürecini ifade eder. Arabuluculuğun zorunlu olması esasen işin özüne yabancıdır. Ancak ülkemizde arabuluculuk halen hukukçular arasında bile tam olarak bilinmeyen, hatta tanınmayan bir yöntemdir. Benzer bir durum İtalya’da gündeme gelmiş ve bir süre zorunlu arabuluculuk uygulanmıştır. Dava şartı arabuluculuk yöntemi ile kuruma yönelik önyargılar kırılacak, bilinirlik ve ilgi artacaktır. Ancak bu sürecin uzun olmaması gerekir.

Ülkemizde «zorunlu arabuluculuk» özel bir dava şartı olarak üç alan bakımından getirilmiştir.

İşçi ve işveren arasındaki anlaşmazlıklara ilişkin arabuluculuk sistemini getiren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda 12.10.2017 tarihinde kabul edilerek yasalaşmış ve 25.10.2017 tarihli Resmî Gazete ’de yayınlanmıştır. Getirilen düzenleme ile 1.1.2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak belirlenmiştir. Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır.

Yürürlüğe giren kanun ile “dava şartı olarak arabuluculuk” kavramı ilk kez Türk Hukuku’na girmekte ve işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebi hususlarında dava açmadan önce arabulucuya başvurulması zorunlu kılınmaktadır. Arabulucuya başvurulmadan dava açılırsa herhangi bir işlem yapılmaksızın dava, dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddedilecektir.

Ticari davalar öncesinde arabuluculuğa başvurulmasına dair hükümler içeren 7155 Sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına ilişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun 19.12.2018 tarih ve 30630 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanun’un 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na 5/A maddesi eklenmiş olup; 01.01.2019 tarihi itibarı ile Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi kapsamındaki ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması zorunlu hale getirilmektedir. Buna göre uyuşmazlığın konusunun mutlaka “bir miktar paranın ödenmesi” olması gerekmektedir. Düzenlemede paranın miktarı veya türüne ilişkin herhangi bir sınırlama getirilmemiştir.

Son olarak 6502 sayılı Kanunda 22.07.2020 tarihinde yapılan değişiklik ile; tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Tüketici hakem heyetinin görevi kapsamında olan uyuşmazlıklar ile tüketici hakem heyeti kararlarına yapılan itirazlar bakımında dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz.

III – TAHKİM

Alternatif uyuşmazlık çözme yöntemi niteliği tartışmalı olmakla birlikte, mahkeme dışı uyuşmazlık çözme yöntemi olan tahkim de yine arabuluculuğun yanında karşımıza çıkmaktadır. Tahkim yolunda tarafların arasındaki uyuşmazlık devletin resmi yargı organları yerine, hakem eliyle çözülmektedir. Tarafların tahkime gitme iradesi, uyuşmazlık çıkmadan veya çıktıktan sonra aralarında yaptıkları tahkim anlaşmasına dayanır.

Türk hukukuna göre, uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözülmesi için, uyuşmazlık konusunun tahkime elverişli olması gerekir. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konuda tahkime gidilemez.

Tahkim ulusal ve uluslararası olmak üzere ikiye ayrılabileceği gibi, kurumsal ve ad hoc tahkim olarak da iki ana türe ayrılabilir. Kurumsal tahkimde taraflar tahkim süreci düzenlemesini bir hakem kuruluşuna tevdi ederler. Bu kurumlara örnek olarak ICC ve ulusal düzeyde ISTAC veya TOBB verilebilir. Kurumsal tahkimin aksine, ad hoc tahkim, bir kurumun dahil olmadığı ve tahkim sürecinin taraflarca düzenlendiği bir tahkim türdür.

Tahkim çekişmeli bir yargılamadır ve hakemler uyuşmazlık üzerinde yargılama yaparak karar verirler. Oysa arabulucu karar vermez, aralarındaki uyuşmazlığı çözümü tamamen tarafların elindedir. Her iki yöntemde de gizliliğin korunuyor olması, mahkeme sistemine nazaran çok daha hızlı çözüme ulaşılması çok önemli avantajlardır.